AYAKKABI BAĞCIĞI






Her şey neden hep üst üste gelirdi? Bir şeyler yolunda gitmemeye görsün, hemen başka bir sorun çıkar, insanı sıkıştırdıkça sıkıştırırdı.

Merve, o saatte işte olması gerekirken bir kafede eşini bekliyordu. Bu sırada da elektrikli ısıtıcı altında ısınmaya çalışıyordu. Dünden beri çok üşüyordu.

Dün akşam işten döndüğünde kombiyi açmak istemişti ama kombi bir türlü çalışmamıştı. Uzun zamandır işten eve geç döndüğü için kışlıkları da çıkaramamıştı. Bulabildiği battaniyelere sarınıp yatmıştı. Sabah hazırlanıp evden dışarı çıktığında, dışarıyı evden daha sıcak bulmuştu. Hemen arabaya binip klimayı çalıştırmak istemiş fakat araba çalışmamıştı. Bir süredir gösterge ışıkları yanıyordu ama “Nasılsa bu ay sonu servis randevusu var.” diye idare ediyordu.

Hemen metroya doğru yürümeye başlamıştı. Toplantıdan önce erkenden ofiste olup çalışması gerekiyordu. Yolda aceleyle yürürken bağcıklarının açıldığını fark etmişti. Hemen çift düğüm atmış ve yoluna devam etmişti.

Metroya geldiğinde elini çantasına atacak olmuştu. “Eyvah, yoksa…” demeye kalmadan akbilini almadığını fark etmişti. Arabayla gidip geldiği için cüzdanından çıkarmıştı. Birinden yerine basmasını rica edebilirdi ama üzerinde nakit parası da yoktu. Şu kartlar çıktığından beri nakit taşımaz olmuştu. Hemen duraktaki bankamatiğe gitmişti. Önündeki iki kişinin işinin bitmesini sabırsızlıkla beklemişti. Tam önündeki genç adam işini bitirdi derken, dönüp “Abla para kalmamış haberin olsun.” demişti.

Bir gün ancak bu kadar kötü başlayabilirdi. Hemen metro durağından çıkıp bir taksiye binmeye karar vermiş, uygulamadan taksi çağırmıştı. Metrodan çıkarken ayakkabı bağcıklarının açıldığını fark etmişti. Diğerini bağlamış, bunu bağlamamış mıydı acaba? Taksi beklemeye başlamıştı. Ama nerede? Trafik çoktan sıkışmıştı. Görebildiği taksiler de doluydu. Saatine bakmıştı. Artık erkenden gidip çalışma ihtimali kalmamıştı. Bir an önce yola çıkamazsa toplantıya yetişemeyebilirdi.

“Allah’ım tüm aksilikler bugünü mü buldu? Nasıl yetişeceğim toplantıya?”

Biraz ilerde otobüs durağı yanında bir büfe vardı. Oradan hem akbil alıp hem kartı doldurabilirdi. Hızlı adımlarla büfeye doğru ilerlemişti. Rüzgar yüzüne çarpıyordu ama hızlı hareket etmekten ve sinirden yanaklarının yandığını hissediyordu. Büfeye vardığında büfenin kapalı olduğunu görmüştü. “Şaka mı bu?” diye haykırmıştı farkında olmadan. Sinirleri çok bozulmuştu ve bacaklarında hal kalmadığını hissediyordu.

Durağa gidip oturmuş ve gözyaşlarını daha fazla tutamamıştı. Dirsekleri dizlerinde, başını avuçlarına dayamış yere bakıyordu. Gözlerinin buğusuyla açılmış bağcıklarına odaklanmıştı. “Keşke her düğüm hayatta bu kadar kolay çözülse.” diye düşünmüştü. Bir süredir hemen hemen her gününün böyle geçtiğini fark etmişti. İşyerinde olmasa evde, evde olmasa yolda… Sürekli bir aksilik yaşıyordu.




Aslında tüm bunlar küçük şeylerdi. Merve’nin asıl çözmesi gereken daha önemli bir sorunu vardı. Eşi Onur’la iki aydır ayrı yaşıyorlardı. Başta hemen boşanacaklarını düşünmüştü. Ancak haftalar geçtikçe ikisinden de bu konuda bir hamle gelmemişti. Dahası hiç konuşmuyorlardı. Merve her eline telefonu aldığında içinin daraldığını hissediyordu. “O beni arasın. Ben neden arıyormuşum? Hiç merak etmez mi insan? Düşman değiliz ya…” gibi düşüncelerle aramamakta ısrar ediyordu. Duyacaklarından korkuyordu belki de… “İlla ki arayacak, aramadan duramaz.” diyordu. İçini böyle rahatlatıyordu, göğsündeki daralma hissi ancak böyle gidiyordu.

Bağcıklarına bir daha bakmıştı. Bir yerde okumuştu: 

“İnsan her adım attığında düğümün merkezine kuvvet uygular. Bağcıklar her adımda ileri geri hareket ederken sanki görünmez bir el bağcıkları iki yandan çeker. Sonunda öyle bir an gelir ki oluşan ivme sürtünmeye galip gelir ve düğüm bir anda çözülüverir.”

Düğümü çözmek istiyorsa sürtünmeyi azaltmalı ve hareket etmeliydi.

Bugün toplantıya gitmese de olurdu. Telefonunu çıkarmış, müdürünü arayıp olanları anlatmıştı. Müdürü de sesindeki yorgunluğu hissetmiş olmalıydı. “Biz hallederiz. Sen git kendi işlerini hallet bugün.” demişti. Teşekkür edip telefonu kapattıktan sonra Onur’u aramıştı.

Ve işte şimdi, uzun zamandır erteledikleri o konuşmayı yapma ve düğümü çözme vakti gelmişti...




Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerle bugünümüzü 
ve yarınımızı tasarlamamızı sağlayan bir gerçeklik ilmidir. 
Bireylerin problemlerini doğru tespit edebilmeleri ve çözüme 
ulaşabilmeleri için stratejiler sunar.
 

Kim Kimdirİlişkide Ustalık”Başarı Psikolojisi”, programlarıyla 

mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara 

hedeflerine ulaştıracak yöntemler gösterir.








Yorum Gönder

0 Yorumlar