Camdan dışarı bakarken, gözleri daldı Ayça’nın…
- Neden yahu, neden beni bulmaz ki? Gencim, güzelim. Yapabileceğim bir sürü şey varken, nelerle uğraşıyorum!
Ayça gerçekten de çok güzel bir kızdı. O kadar güzeldi ki, görenlere parmak ısırtırdı. Çam ormanları gibi yemyeşil, badem gözleri vardı. Ayça’yı her gören, “adeta bir içim su” derdi.
Ayça da, bu durumu yıllarca kendi lehine kullandı. Küçükken sevimliliğini kullanıp öğretmenlerinden ek puan alırdı. Büyüdüğünde ise güzelliğini kullanıp yapması gereken işleri hatırı geçenlere yaptırdı. Sonuçta olayın kolay tarafını bulmuştu. Yorulmaya ne gerek vardı? Emek verip uğraşmak, onun için gereksizdi.
Ayça bu şekilde büyürken, ailesi de üzerine düşmedi. En küçük kızları, güzeller güzeli Ayça’ya kıyamadılar.
Mesela, üniversite sınavında çok düşük bir puan aldı. Ama bu Ayça için sorun olmadı. Ailesi, bu duruma tepki bile vermedi. Hemen onu özel ve çok meşhur üniversitelerden birine yazdırdılar.
Üniversitede de dersler ile arası iyi olmadı. Zaten Ayça için üniversiteye gitmek, arkadaşlarıyla buluşup zaman geçirmek içindi. Üçüncü sınıftayken Adem’le tanıştı. Adem, Ayça’yı görür görmez güzelliğine vuruldu. Aylarca peşinden koştu ve sonunda evlenmeye ikna etti.
Daha okul bitmeden evlenmeleri de, üniversitede olay oldu. Herkes onlara ideal çift olarak bakıyordu. Hatta ikisinin çocuklarını hayal dahi edemiyorlardı... Onlarınki, herkesin yaşamak istediği, o rüya birliktelikti sanki. Fakat maalesef bu rüya çok kısa sürdü…
Evlendiklerinde başta her şey çok güzeldi. Adem, Ayça’nın elini sıcak sudan soğuk suya sokmuyordu. “Dur canım, sen zahmet etme. Ben hallederim.” sözleri havalarda uçuşuyordu. Çevreleri onlara gıpta ile bakıyordu.
Sonra bir şeyler değişmeye, hatta bozulmaya başladı. Okul bittiğinde, Adem işe girmişti. Akşamları işten geldiğinde, evde sıcak bir yemek istiyordu. Ayça ise yemekten hiç anlamıyordu. Adem, çamaşırları temiz olsun istiyordu. Ayça ise beyazlarla renklileri birlikte yıkıyordu. Sonuçta bu durum onun için normaldi. Daha önce hiç bu işleri yapmamıştı ki... Ne olurdu sanki, Adem ev için bir yardımcı tutsaydı da, bu işleri o yapsaydı?
Yıllarca güzelliği, dış görünüşü, onun için hep avantaj kaynağıydı. Şimdi ise bu avantajı hiçbir işine yaramıyordu.
Güzelliğinin onu öğrenmekten kurtardığı her iş, şu anda ona ayak bağı oluyordu.
Değil yemek yapmak, kabuğunu düşürmeden yumurta kırmayı bile beceremiyordu. Çamaşır yıkamak desen, o da neydi ki? Temizlik, evde misafir ağırlamak, hepsi şu anda onun için çok zordu. Bunca sene, kendisine hiçbir şey katmadan hayatını sürdürdüğünü henüz anlayamamıştı. Ta ki o gün, Nurten Teyzesi ile konuşana kadar…
Nurten Teyze, Ayça’nın annesinin otuz yıllık komşusuydu. Ayça’yı da çok iyi tanırdı. Evleneceğini duyduğunda, yaşanacak problemleri de zaten tahmin ediyordu. Ayça’nın sıkıntılı haline daha fazla dayanamadı. Bir gün çağırdı onu yanına. “Gel güzel kızım, seninle konuşalım.” dedi ve başladı anlatmaya…
“Güzel kızım, biz Mahmut amcanla 40 yıldır evliyiz. Gençliğimde, ben de senin gibi çok güzeldim. Mahallede bir gören, bir daha dönüp bakardı. Anam babam bakmalara doyamaz, bana hiç iş yaptırmazlardı. O nedenle yeni evlendiğimde nohut ıslatmayı bile bilmezdim. Ama zamanla oldu, öğrendim her şeyi. İlk önce bilmediğimi kabul ettim. Yıllarca benim için kolaylaştırılan şeyleri öğrenmem gerektiğini anladım. Çünkü güzellikle bir ömür geçmiyor. Hayat senin her konuda kendini geliştirmeni istiyor. Bu yüzden de bu konuda eşimle hiç kavga etmedim. Çünkü o da dışarıda işe gidiyor ve benden daha fazla yoruluyordu. O da, para kazanma konusunda kendisini geliştiriyordu. İşte bu nedenle, gel sen beni dinle yavrum. Her savaştan galip çıkamazsın. Ama savaş sana çok şey öğretebilir.”
Başta Nurten Teyze'nin söylediklerini saçma bulmuş ve gururu da kırılmıştı. “Nasıl yani, ben marifetsiz miyim?” diye, kendine sormuştu. Ama sonraları düşündükçe kendini ona hak verir bulmuştu. Eşini seviyordu, evliliğini bozmak da istemiyordu. O zaman sorun olan şeyleri çözmesi gerekiyordu.
Ertesi sabah, erkenden kalkıp eşini öperek işine gönderdi. Aynaya baktı, gülümsedi ve kendine şöyle seslendi;
“Hadi bakalım, Ayça!
Anlaşılan avantaj ve dezavantajlarımız birlikte.
Hangi dezavantajımızı avantaja çevirmekle başlayalım işe?”
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, geçmiş deneyimlerle bugünümüzü ve yarınımızı tasarlamamızı sağlayan bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini doğru tespit edebilmeleri ve çözüme ulaşabilmeleri için stratejiler sunar.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi”, programlarıyla
mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara
hedeflerine ulaştıracak yöntemler gösterir.
15 Yorumlar
Çağımızın sorunlarını yansıtan bir yazı olmuş.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 🪷
Eksiklerini kabul etmek çözümün anahtarı...
YanıtlaSilSomut güzelliklerin soyut güzelliklere evrilmesi ümidiyle 🤲
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 🌸
Acaba nereden başlasak
YanıtlaSilHadi bakalım Ayça
YanıtlaSilHayata tepeden bakılmaz yaprak misali baharda kibirle bakan yaprak sonbaharda toprak olur toprakla içiçe olmak çalışmak gelişmek lazım damdan düşüp ah vah etmemek adına şy ege coğ
YanıtlaSilHer avantaj yanında dezavantajını da getirir.
YanıtlaSilHayattaki her sebep bir sonucu getiriyordu, avantajlar ise en büyük dezavantajı...
YanıtlaSilAvantaj ve dezavantajları görmek ne kadar kıymetli 🌺
YanıtlaSilFarkındalık için teşekkürler 🤩
Kaleminize sağlık ne güzel bir yazı olmuş…
YanıtlaSilAvantajı olduğu halde ona güvenerek hareket etmemek, karakter sergilemek olsa gerek…
YanıtlaSilAvantaj ve dezavantaj hep birlikte. Görebilmek ise bize düşüyor... Elinize sağlık 🪷💐
YanıtlaSilSoyut somuttan üstüne
YanıtlaSilNe güzel sözmüş : Her savaştan galip çıkamazsın. Ama savaş sana çok şey öğretebilir.
YanıtlaSilDezavantajı avantaja çevirmek ne kadar da zor, başarılı olabilmek dileği ile🥲
YanıtlaSil